30 Ağustos 2009 Pazar

Nokta:''Af allahümü anhüm''





Benliğimde çıkmaza girdiğim,kabuğuma çekildiğim şu son günlerde rahatlamaya ihtiyacim vardı doğrusu.Şarkıların anlamsız,kelimelerin değersiz,kirazın tatsız,söylenenlerin bir kulağımdan çıktığı bu dönemlerde nedensiz bir arayış içindeyim.''Hayatın amacı''nı sorguladığım ''Acaba biz neden yaşıyoruz ki ?'' sorusuna cevap aradığım bu zamanlarda aslında kimsenin cevabını bilmediği,hayatı anlamdırma çabasına girerek bir bakıma kendilerini avuttukları bir çaba bu.İşte tamda böyle bir çıkmaza girdiğim dönemde Tanrı’nın bana armağanı Zaim’in ‘’Nokta’sı’’.



Evimde öylece oturup,hayatın amacını düşünürken iki sokak ötedeki ucube sinema salonu geldi aklıma.Hemen hazırlanıp sokak lambalarının aydınlattığı yoldan geçerek gece 12 seansına bir bilet kaptım kendime.Daha önce de portakal’da rastlamıştım kendilerine,ama gitmek nasip olmadı.Kısmet bugüneymiş.Aslında aylar öncesinden vizyona girmişti Nokta.Ancak şehrin sinemaları bu tarz filmlere pek önem vermediği için aylar sonra buluşabildik.Salon çok küçük ama şirindi.Yalnızdım.Başka kimse Nokta’yı tercih etmemişti o gün.Tabi birde makinist vardı.Koltuklar ;kırmızı,ve kumaşı köpük köpük olmuştu.Hani çamaşır makinesinde de olur ya bazen.Şimdi aklıma gelmiyor adı.


Zaim’i tanıyordum tabiki.Tabutta rövaşata’sıyla girdiği dünyamızda sinema adına kendi kültürel zenginliklerimizi beyazperde’de nasıl duracağını gösteren isimdi bize.Cenneti beklerken’le başladığı Osmanlı üçlemesinin 2.filmiydi Nokta.Cenneti beklerken’de Osmanlı’nın minyatür sanatını kullanmış,Nokta da hat sanatını tercih etmişti.Hat sanatında yazılar el kaldırılmadan bir çırpıda yazıldığı için filmin tek plan olduğunu duymuştum.Ve aynı zamanda ''Çamur''da da tercih ettiği gibi bembeyaz bir sayfayı andıran Tuz gölünü seçmişti kendine mekan olarak.





Film başladı.ilk 40 dakika nasıl geçti bilmiyorum.Daha öncede duymuştum tek plan oldugunu ama bu kadar beklemiyordum açıkcası.Yıllar önce işlediği bir suç yüzünden,daha doğrusu işlerin karışmasıyla kendini bir çıkmazın içinde bulan hat öğrencisi Ahmet,çektiği azaptan kurtulmak istemektedir.iyilik olsun diye ve iyi niyetle çıktığı yolda bir sürü kötülüğe imza atıyor ahmet. Suç ve ceza ekseninde ilerleyen filmin olanüstü kurgusu Mazlum Çimen’in harika müzikleriyle devam ediyor.Bir müzik bir filme ancak bu kadar yakışır.



"Dünya kötü, bu da benim inanmamı engelliyor. Allah bu dünyayı daha iyi yaratabilirdi. Allah'ın gücü her şeye yeter. Allah iyi niyetlidir. Peki, öyleyse kötülük niye var Hocam? Kötülük, benim inanmamı engelliyor’’ diyor Ahmet.Yanında trilyonluk kur-an ,beş parasız.Vicdanını temizlemek için geldiği bu diyarlarda ona cezasını vermek istiyorlar.Ama o zaten içindeki azapla dünyanın en kör cezasını yaşıyor.


Filmin sonunda bembeyaz gölün ortasında noktasını koymadan yıkılıveriyor Ahmet.Tıpkı isyankar çırak gibi. On üçüncü yüzyılda tuza "Af'Allahü anhüm-Allah onu affetsin" lafzını yazmakla meşgul Hattat Malik Usta'nın mürekkebi "nun" harfine noktayı koyamadan biter. Çırağının benliğiyse isyan ve şüpheyle dolu lafızlarla meşguldür: "Moğollar yakında hepimizi öldürecek... Eğer Allah her şeye kadirse onları yok etmeli. Allah, bize niye sevgisini göstermez?"diyerek ustasına mürekkebi getirmez.Hattat Malik Usta’da noktayı koyamadan Moğollar tarafından öldürülüyor.Mürekkebi getirmediği içinse Çırak vicdan azabı çekiyor.Tüm ömrü boyunca Gölün etrafındaki o yazıyı arıyor.Noktayı koyabilmek için.


Film bitince dışarı çıktım.Havayı şöyle güzelce ciğerlerimin içine çektim.''Tanrı,hayat,ölüm,nedensizlik,iyilik,kötülük ''gibi soruları bir kenara attım.''Elif Şafak’ın aşk''ndan sonra beni yeniden hayat döndüren şeylerden birisiydi Zaim’in ''Nokta''sı.'Aslında yol bir yere gitmiyor.Herşey yolda bitiyor galiba.Aslında bazende nokta hayatın kendisi oluyor..


''Dünya böylesine kötüyse bunun bir sebebi olmalıdır...''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder